Anayasa çalışmaları Dünya tarihinde “İktidarın Sınırlandırılması” amacıyla yapılan mücadeleler sonucunda ortaya çıkan yazılı metinlerdir. Anayasanın tanımında iki husus yer alır. Birincisi; devletin temel organlarının -yasama, yürütme, yargı- kuruluş, işleyiş ve birbirleriyle olan ilişkisinin nasıl olacağı, ikincisi; temel hak ve özgürlükler ve bunların nasıl korunacağı belirtilir. Bir de anayasayı kimin yaptığı, yani “Asli Kurucu İktidar” ve “Tali Kurucu İktidar” hususu genellikle tartışmalarda yer almaktadır.
Türkiye siyasal hayatında anayasa ile ilgili tartışmalar ve değişiklik çalışmaları sürekli olmuş ve gündemde yerini korumuştur. Osmanlı İmparatorluğu döneminden itibaren özgürlük, eşitlik ve demokratikleşme çalışmaları Sened-i İttifak’tan başlayıp, Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Kanun-i Esasi çerçevesinde ülkenin “Bekası” temelinde değerlendirilip yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı sonrasında ise 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasaları yapılmış, 1961 Anayasası’nda ilk değişiklik 1969 yılında son değişiklik 1980 yılında olmak üzere 7 değişiklik yapılmıştır. 1982 Anayasası’nın ilk değişikliği 1987 yılında yapılmış olup 2017 yılındaki 19. değişiklikle bugüne kadar gelmiştir. Her anayasa değişikliği ülkenin gündeminde sıcak yerini almış ve hararetli tartışmalara neden olmuş, bazı değişiklikler halk oylamasına kadar gitmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Kanun-i Esasi’ye kadar olan düzenlemeler, anayasanın yukarıda belirtilen tanımında yer alan iki temel hususu da içermemesi nedeniyle anayasa hukukunda “Anayasal Çalışma” olarak değerlendirilir. O düzenlemelerde sadece temel hak ve hürriyetler kısmen yer almış, devletin temel organlarının kuruluşu, işleyişi ve birbirleriyle olan ilişkisi yer almamıştır. Dolayısıyla, Kanun-i Esasi’nin ilk Anayasa olarak değerlendirilmesinin sebebi iki temel konunun da yer almasıdır.
Literatürde, “bağımsızlık savaşı, yeni bir devletin oluşması, darbe sonrası” yapılan anayasaları yapan iktidarlar asli kurucu iktidar olarak adlandırılırken, mevcut bir anayasanın belirlediği kurallar çerçevesinde yapılan değişiklikleri yapan iktidar ise tali kurucu iktidar olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla 1921, 1961 ve 1982 Anayasaları “Asli Kurucu İktidar” tarafından, bu Anayasalarda yapılan değişiklikleri ise “Tali Kurucu İktidar” tarafından yapıldığı kabul edilir.
Anayasalar iktidarın sınırlandırılması, temel hak ve özgürlüklerin sağlanması amacıyla yapılırken demokratik anayasaya ulaşma çabaları tüm ülkelerin esas sorunu olarak ortaya çıkar. Anayasa’nın yapılma süreci de dahil olmak üzere birçok husus bir anayasanın demokratik olup olmadığının göstergeleri olarak karşımıza çıkar. 1961 Anayasası diğer Anayasalara göre daha demokratik anayasa olarak değerlendirilir. Bunun sebepleri arasında; “Anayasa yapım sürecine katılan aktörler, anayasa oylamasının sonrasında neler olacağı, anayasa oylamasıyla beraber devlet başkanı-cumhurbaşkanının belirlenmesi, sivil idareye geçiş sürecindeki belirsizlik ve anayasanın yürütme ve yasama organları arasında kurduğu denge” gibi hususlar yer almaktadır.
1961 Anayasası’nın hazırlanma sürecine katılan aktörlerin 1982 Anayasa’sının yapım sürecine katılan aktörlere göre daha geniş katılımlı olduğu görülmektedir. 1961 Anayasa’sını hazırlayan “Kurucu Meclis’te” darbenin muhatabı olan Demokrat Parti’nin dışında diğer siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve diğer kesimlerin temsilcileri yer alırken, 1982 Anayasa’sını hazırlayan “Danışma Meclis’inde” hiçbir siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının yer almadığı görülmektedir. 1961 Anayasası’nda, anayasa halkoylamasında, Anayasa’nın reddedilmesi durumunda genel seçimle bir Temsilciler Meclisi kurulacak tekrar Anayasa çalışmalarına başlanacağı belirtilirken, 1982 Anayasası’nda Anayasa’nın reddedilmesi durumunda ne yapılacağı konusunda açıklık yoktur. Bu husus, Anayasanın reddedilmesi durumunda askeri yönetimin süreceği anlamına gelmektedir. 1982 Anayasa halkoylamasında Anayasa oylanırken aynı zamanda Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilen kişi de oylanmış ve Anayasa’nın kabul ya da reddi ile Cumhurbaşkanı belirlenmiştir. 1982 Anayasası’nın halk oylaması öncesinde Anayasa tasarısının ve Devlet başkanının Anayasa tanıtım konuşmalarının eleştirilmesi yasaklanmıştır. Ayrıca halk oylamasında mecburi oy esası öngörülmüştür. 1961 Anayasası’nda ise bu şekilde bir uygulama yer almamıştır. Bununla birlikte yasama ve yürütme arasındaki denge yasama lehinde bozulmuş ve temel hak ve hürriyetlerin yasaklanması zorlaştırılmıştır.
Sonuç olarak Türk Anayasa tarihinde birçok anayasa ve anayasa değişikliği yapılmasına rağmen halen demokratik sivil bir anayasaya ulaşılmadığı siyasetin tüm aktörleri tarafından belirtilmektedir. Günümüzde de demokratik anayasaya ulaşabilmek amacıyla iktidar ve muhalefet kendi taslaklarını hazırlamaktadır. Bu taslakların istişare, müzakere yoluyla hazırlanması ve maddeler üzerinde uzlaşılması için tarafların bir araya gelmesinin elzem olmasının yanı sıra, taslakların demokratik bir anayasaya ulaşması için toplumun her kesiminden görüşlerin alınarak hazırlanması da oldukça ideal bir yaklaşım olacaktır.
Doç. Dr. Ali Fuat GÖKÇE
Gaziantep Üni. Öğr. Üyesi