“Maskeler Altındaki Gerçeklik”

“Maskeler Altındaki Gerçeklik”
Yayınlama: 27.03.2025
161
A+
A-

Toplumların ahlaki, siyasi ve etik değerleri genellikle belli kavramlar ve semboller üzerinden temsil edilir. Ancak zamanla bu kavramlar, özünden koparılarak birer araç haline getirilebilir. Bugün, farklı kesimlerin kendilerini haklı göstermek adına belli maskeler taktığını görüyoruz. Asıl mesele, bu maskelerin ardında neyin saklandığıdır.

Atatürk Maskesi ve Din Maskesi

Atatürk maskesi takarak yolsuzluk yapan biriyle, “Ya Allah Bismillah Allahu Ekber” diyerek haksız kazanç elde eden biri arasında ne fark var? İlk bakışta biri seküler değerleri, diğeri dini değerleri sömürüyor gibi görünse de özünde ikisi de aynı şeyi yapıyor: Değerleri kendi çıkarları için kullanıyorlar. Bu tür istismarlar, toplumda değerlerin içinin boşaltılmasına ve güvenin sarsılmasına yol açıyor.

Çağdaşlık ve Muhafazakârlık Maskesi

Çağdaşlık maskesiyle ahlaksızlık yapmak mı daha kötü, yoksa muhafazakârlık maskesiyle ahlaksızlık yapmak mı? Her ikisi de farklı yüzleriyle aynı sorunu temsil ediyor. Ancak muhafazakârlık iddiasında olanların bu maskeyle hareket etmesi, inandıklarını söyledikleri değerlere ihanet anlamına gelir. Aynı şekilde, çağdaşlık adı altında toplumu yozlaştırmak veya adalet ve eşitliği savunurken çifte standart uygulamak da bir başka çelişkidir. Gerçek çağdaşlık da, gerçek muhafazakârlık da özü itibarıyla ahlaki değerleri korumayı gerektirir.

Siyaset ve Toplumsal Bölünme

Siyaset maskesiyle toplumu kutuplaştırmak ile farklı kimlikleri “Kürt ise PKK’lı, Türk ise FETÖ’cü” diyerek kriminalize etmek arasında ne fark var? Bir yanda doğrudan ayrıştırıcı bir dil kullanılırken, diğer yanda farklı kimlikleri ötekileştiren bir anlayış yaygınlaştırılıyor. Bu tür etiketlemeler, sadece bireylere değil, toplumsal barışa da zarar veriyor. Demokrasiyi ve toplumsal bütünlüğü korumak yerine, insanları yaftalamak ve düşmanlaştırmak, sadece daha fazla çatışma yaratır.

Sivil Toplum ile Cemaat, Vakıf ve Dernek Maskesi

Sivil toplum maskesiyle provokatörlük yapmak ile cemaatler ve dernekler aracılığıyla toplumu ayrıştırmak arasında ne fark var? Günümüzde bazı sivil toplum kuruluşları, halkın menfaatine değil, belirli grupların ideolojik çıkarlarına hizmet eder hale gelmiştir. Aynı şekilde, cemaat ve vakıf adı altında dini veya etnik ayrımcılığı körükleyen yapılar da mevcuttur. Oysa gerçek sivil toplum, halkın sesi olmalı; bölücülüğün, provokasyonun veya ideolojik manipülasyonun aracı haline gelmemelidir.

Medya ve Çarpık Algı Yönetimi

Gazetecilik maskesiyle propaganda yapmak sadece muhalefet kanallarının mı yaptığı bir şey? İktidara yakın medya kuruluşlarının yaptığı bundan farklı mı? Bugün birçok medya organı, gazeteciliğin temel ilkelerini bir kenara bırakıp belirli siyasi grupların sözcüsü haline gelmiş durumda. Muhalefete yakın medya sürekli iktidarı eleştirirken, iktidara yakın medya da muhalefeti itibarsızlaştırma peşinde. Oysa gerçek gazetecilik, iktidara ya da muhalefete değil, halkın gerçeği bilme hakkına hizmet etmelidir.

Sözün Özü: Maskelerin Ardındaki Çıkar Düzeni

Toplumda farklı maskeler takılarak yapılan ahlaksızlıklar, yolsuzluklar ve haksızlıklar özünde aynıdır. İster çağdaşlık, ister muhafazakârlık, ister siyaset, ister medya olsun… Eğer bireyler ve kurumlar dürüstlükten, adaletten ve samimiyetten uzaklaşıyorsa, maskelerinin ardında aynı çirkinlik saklıdır.

Önemli olan, maskeleri görmek, sorgulamak ve gerçek değerleri koruyarak hareket etmektir. Toplum olarak, kimliklerden ve ideolojilerden bağımsız bir şekilde, ahlaki ve etik değerlere sahip çıkmalıyız. Ancak bu şekilde, samimiyetsizlik ve çıkarcılıktan arınmış, daha adil bir gelecek inşa edebiliriz.

“Mutlu, umutlu, sağlıklı yarınlara uyanmak dileği ile “İYİ BAYRMALAR”

Burhan Eptemli
Saros Araştırma Başkanı

Saros Araştırma Başkanı
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 1 Yorum
  1. Yorgun Adam dedi ki:

    Fikirlerinize kesinlikle katılıyorum ve bir kaç şey daha ilave etmek istiyorum…
    Ülke’mizde herşey makyaj. Hastane, okul, cami gibi kamu binaları göz alırken; içindeki gerçeklerden kimsenin haberi yok. Türkiye’nin en büyük hastanelerinden birinde çalışan olarak kendi kurumumdan örnek vereyim; hastalar gitmesin diye, hastalara dosya açana kadar güzel davranan doktorlar, hastayı bağladıktan sonra yüzüne bile bakmazlar. Dışarıdan tertemiz görünen binada akşamları öldürdüğümüz örümceklerin sayısı belli değil. İdari izin günlerinde çalıştırılan personelin(bizzat ben dahil) fazla mesai parası ödenmez, izin de kullandırılmaz. Torpilli teknik personeli müdür yardımcısı yaptıkları için, eleman eksikliğini sebep olarak gösterip torpilsiz personelin yıllık izni yanar, itiraz edersin, “idarenin kararlarını sorgulayamazsınız” cevabını veren yine torpilli hemşireden olma müdür yardımcısı. Eskisi gibi kaliteli doktorlar yok artık, unutun o günleri. Şimdi sadece ünvan dolu isimlikler var…
    Camilerde siyasi konuşmalar, hutbe esnasında il müftü yardımcısını gören imamın, müftü yardımcısını ön safa çağırmasına şahit olan kalabalık cemaat, personeline dağıtılan promosyona haram diye el koyan diyanet..
    Aslında yazacak o kadar çok şey var ki; her kurumun içinde olanları konuştursanız keşke, neler neler duyacaksınız.