18.yy’ın başından itibaren Afganistan, Endonezya, Afrika ve Türkistan çevresinden başlayarak merkez Anadolu’ya kadar İslam Dünyası iki asır içinde, Batı’nın ve Rusya’nın işgali altına girmişti. Afganistan, İngiliz ve Rus İmparatorluklarına mezar olduysa ve Anadolu kurtulduysa da bu durum, maalesef; 12. ve 13. asırlardaki Moğol ve Haçlılardan daha korkunç soykırımlarla devam etmektedir. Kırım, Afganistan, Afrika, Libya, Irak, Suriye, Sudan, Keşmir, Bosna ve Filistin başlıca örneklerdir.
Son etkili ve yetkili İslam Halifesi II. Abdülhamid’in 23 Temmuz 1908 yılında kontrol altına alınıp, Osmanlı’nın da içerden çökertilmesiyle,1300 yıllık muhteşem bir medeniyetin güneşi yaz günü ve öğle vakti kararmıştı. Çünkü petrolün bulunduğu bir coğrafyaya hâkim olanOsmanlı’nın çökmesiyle, İngiliz tarihçi Arnold J. Toynbee’nin tabiriyle,“İslam medeniyetinin saati erkenden durdurulmuştu”.Çünkü Osmanlı İmparatorluğunun dıştan destekli bir ihanetle içerden çökmesi (1908) ve Halifeliğin özellikle İngilizlerin baskısıve “Türk değil seyyid olan Arabın hakkıdır”, palavralarından sonra son bir asırda İslam Dünyası, Gazze gibi aç, çıplak, evsiz ve babasız kalmıştır.
1908 yılına kadar dahi Balkanlara hâkim, Bağdat ve Hicaz demiryollarını Almanlara yaptırabilen ve toparlanma için Avrupalılar arasındaki I. Dünya savaşı fırsatını bekleyen İslami iç ve dış siyasetiyle (Hamidiye Alay ve okulları, Çin ve Hindistan’da ajanlık faaliyetleri…) Batı’yı hala korkutabilen Osmanlı İmparatorluğu; 1908 yılında Paris merkezli lakin İngiliz ve Siyonistlerin kontrolü altındaki (İtalyan Carbonari ve P2 Mason Locaları) Yıldız ve Babıali darbeleriyle çökertilmişti. Ardından Almanların gemi kumpasıyla Ruslar bombalanmış ve son İslam devleti olan Osmanlı, kısa sürede Allah-ü Ekber dağlarında Sarıkamış felaketiyle donmaya başlamıştı.
Almanların üst aklıyla, Irak ve Suriye çöllerinden toplanan 100 000(?) kişi, Toroslardan itibaren, gökten yağan beyaz ölümü (kar) ilk kez görecek, fistanlarıyla Ruslara tek mermi atamadan donacak ve Aralık 1914 yılında kar kuyularına gömüleceklerdi.
İki yıl sonra Kut-ü lAmare’de, tarihte ilk kez, İngilizleri Arap Uceymi Sadun Paşa ve Berzenci Kürtleriyle birlikte, 17 000 seçkin asker ve komutanıyla esir alan Halil Kut Paşa kumandasında Osmanlı, Çanakkale ve Kafkaslar zaferini kazansa da, Filistin cephesinin çökmesiyle, Toroslara kadar çözülmüştü. Böylece Suriye ve Gazze’de bulunan 100 000 kişilik tam donanımlı ordu da ihanetle çözülmüş ve Osmanlı bağlantı noktalarından itibaren çök(ertil)meye başla(n)mıştı. Çünkü I. ve II. Gazze muhaberelerini kazansa da III. Gazze savaşlarının kaybedilmesiyle Kudüs’ün 9 Aralık 1917 yılında düşmesi üzerine,11 Ekim’de Şam, 16 Ekim’de Humus ve 25 Ekim’de Halep İngilizlerin eline geçti. Bu facialardan sonra 8 Ekim’de ateşkes talep edilmiş ve 30 Ekim’de Mondros Mütarekesi imzalanmıştır.
Osmanlı, Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Iğdır köyünden Hasan Onbaşı ve arkadaşlarını Kudüs’te artçı kuvvet olarak bırakır ve o da 1982 yılına kadar nöbetini layıkıyla son anına kadar yaptı.
1960 yılına kadar Ankara’da yaşayan ve halen Cebeci asri mezarlığında metfun bulunun Irak Şeyhlerinin Şeyhi, 15 000 atlı süvarisiyle Anadolu’nun kurtuluşuna katkı sunan çöl aslanı Arap Uceymi Sadun Paşa’yı İngilizlerin II. Dünya savaşındaki Başbakanı, Churchil intikamını almak için 30 yıl sonra bizzat İnönü’den iadesini ister. Süleymaniyeli Şeyh Mahmud Berzenci de Kürdistan krallığı yerine Türk kardeşlerinden yardım istedi ve Musul’u alıp İngilizlerle savaştı, Hindistan’a sürüldü ve savaşarak Berdi Kahraman’da ihanetle esir düştü. İngilizler tarihte ilk kez Süleymaniye’de sivil Kürt halkın üzerine kimyasal silah kullandı. İlkini de Çanakkale’de kullanmıştı. Hem de zehirli üç ayaklarla.
30 Eylül 1918’de Şam’dan atılan son mermiler ve 8 Aralık 2024 Şam sabahı
1918-20 arasında İngilizler tarafından Suriye’nin başına hain Şerif Hüseyin‘in oğlu,hain Faysal getirildi. O, kendini bağımsız sanacakken, İngilizler onu Fransızlara sattı. Londra’da bir tren istasyonunda bekler gibi 1 yıl, gidecek yol bekledi. Ta ki Irak’ın çöl akrebi, G. Bell onu hatırlayıncaya kadar. Onu hiç Iraklının olmadığı Irak’ta bir hain olarak Irak’ın başına oturttu ve kafasını kaldırdığı, on yıl sonra, Londra’ya giderken İsviçre’de kaldığı bir otel odasında İngiliz istihbaratı tarafından boynu kırılarak öldürüldü. Tek oğlu Gazi trafik kazası ve torunu Faysal da 1958 yılında General Kasım darbesinde babası gibi aynı akıbete uğradı.
Faysal: Lawrance arkada ve Bell ile piknikte…
Aynı durum Suriye’de de yaşandı. Fransızlar, “parçala, savaştır ve yönet (PSY)”le Suriye’de işe başladılar. 1920 yılında Irak’ta bundan 5 yıl sonra da Suriye’de büyük isyanlar çıktı. Osmanlı’nın dört asır boyunca bir Vali ve birkaç askerle yönettiği Bereketli Hilal’da ayda 3000 ölü, binlerce tutuklu ve az 130000 İngiliz askeriyle dahi yönetilemiyordu.
Bir asır arayla Suriye: Filistin cephesi komutanlarından Albay Şerif Güralp’ın anılarından.
ABD ve İsrail’in bugün Gazze’de yaptığı gibi adalet yerine savaş trumpetleri her yerde çalıyordu. 25 yıl içinde bir milyondan fazla insan soykırıma uğramıştı. Bunun başlıca iki sebebi vardı: İhanet ve istihbarat oyunları. Bu çift kumpaslı soykırımın başında ise günümüzde devam eden Filistin soykırımıdır.
Son bir asırda insanlığın ve Müslümanların en mazlum halklarının başında gelen Filistin kahramanlarıyla, Batı’nın mankurdu, Evangelist Siyonistler arasında, 7 Ekim 2023 sabahından bu yana tarihin nadir olaylarından biri canlı yayınlarla, 470 gün süren bir soykırım yaşandı.Nükleer silahlar dâhil, ABD ve İngiltere’nin her türlü desteğine sahip olan 500 000 kişilik bir orduya sahip olan İsrail ve sadece yerin altında ve üstünde savaşabilen el yapımı silahlara sahip bir en fazla 30 000 kişiye sahip, inançlı GazzeliHammas ve İslami Cihad örgütlerinin boğuştuğu bu asimetrik savaşta %70’i sivillerden oluşan yaklaşık 50 000 Filistinli şehit olurken, Gazze’de İsrail, mutlak bir zafer kazanamamıştır.
53 yıllık bir zulüm iktidarını, 13 yıllık bir şebbiha ve terör-pres merkezi Sednaya katliamlarına rağmen 13 günde bitir(t)en Allah, elbette 108 Siyonist işgali, gargar ağacı ve bazalt taşların arkasına rağmen bitir(t)meye muktedirdir. “Mahallenizin aslanlarına sahip çıkın, yoksa sokak köpeklerine parçalatılırsınız”, diyen Gazze’nin kuzeyden beklediği aslanın toynakları nallanmaktadır.
Trump-Netanyahu ve Şara- Erdoğan Görüşmesi
Ömrü boyunca ama özellikle son 500 günde 50000 insan öldürmüş bir soykırımcı katili, kapıda karşıladı, sandalyesini çekti ve yerine oturttu, ABD Başkanı. Dedi ki; “Filistinlileri yaşadıkları yerlerden çıkarıp, Gazzeyi Amerika olarak yeniden inşa edip biz sahipleneceğiz.Dünyanın en güzel rivierası olan Gazze zaten şu anda yıkıntı halinde bir moloz yığını. Orayı Filistinlilerin yeniden inşa etmesine izin vermeyeceğiz. Uzun bir süre için ABD’nin sahipliğinde olacak”.Trump(et) ses çıkarırken, yüzündekikahpe Bizansınşeytani memnuniyetle,yavru ceylanı yiyen bir sırtlan gibi sırrıtanNetanyahu, Amerika’yı kendi ordusu ve parasıyla fino köpeği gibi idare etmenin gururunu yaşadığını açıkça gösterdi. Tabii asıl karar merkezi o da değil; siyonist ağababalar her şeyi planlamış. Bugüne kadar sürekli şekilde “İki Devletli Çözüm” tezini dile getiren Amerika, Trump ile birlikte siyonizme tarihinin en büyük desteğini vermiş oldu ve Filistin politikalarını bir hamlede çöpe attı. Bu, ABD’nin Balfour’udur.
Buna karşılık, Ürdün, Türkiye, Irak, Mısır ve Ankara’da bulunan Suriye Devlet Başkanı konunun önemini ortaya koymaktadır. Suudiler, İki devletli çözüm olmazsa İsrail’le diplomatik temas kurmayacağız derken Ürdün ve Mısır, Gazzelileri yerinden oynatacak bir plana karşı duracaklarını belirttiler. Emlakçı Trumpet, Gazze’yi Ortadoğu’nun Turizm merkezi /riverası olarak görmektedir. Hakan Fidan buna bir gün sonra, “kabul edilemez” olarak tepki göstermiştir. Ürdün’ün kralı Abdullah, bunu savaş sebebi olarak görmüştür ki; buna inşaAllah diyoruz. Mısır da yanı şeyi mırıldansa da, Trumpet aynı şeyi tekrarlamaya devam etmiştir.
Buna karşılık Suudi Arabistan’dan sonra Türkiye’yi ziyarete gelen Suriye devlet Başkanı AhmedŞara, güvenlik ve ekonomik ağırlıklı kapsamlı bir görüşme yapmaktaydı. Ülkesi halen PYD ve ABD’nin işgali altında bulunan Şara’nın başkenti de sürekli İsrail tarafından taciz edilmekte ve köylerine ileri karakollar kurulmaktadır. İsrail’in amacı Suriye, devleti büyümedin onun David Koridoru’yla boğmaktadır.
Görüşme sonunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şöyle dedi: “Suriye’nin yiğit evlatları zalim rejime ve destekçilerine karşı mücadeleden hiçbir zaman vazgeçmedi. Sonunda zafer 8 Aralık tarihi itibariyle Suriye halkının oldu. Öncelikle aziz kardeşim Ahmed Şara’yı ve onun şahsında tüm Suriye halkını mücadeleleri, zaferlerinden ötürü tebrik ediyorum. Suriye’nin özgürlük mücadelesinde şehit olan tüm kardeşlerimize yüce Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.” “Sadece Suriye’de değil tüm bölgemizde yeni bir sayfa açılmıştır. Suriye halkı kendi geleceklerini belirlemede artık gerekli iradeye sahiptir. Türkiye olarak nasıl en umutsuz ve zor günlerinde Suriyeli kardeşlerimizi yalnız bırakmadıysak yeni dönemde de kendilerine gereken desteği vereceğiz. Tarihi nitelikteki bugünkü ziyareti ülkelerimiz arasında daimi dostluk ve işbirliği döneminin başlangıcı olarak görüyorum. İlişkilerimizi yeniden stratejik düzeye kavuşturmak için tüm kurum ve kuruluşlarımız son 2 aydır yoğun çaba içindedir. Önümüzdeki dönemde karşılıklı ziyaret ve temaslarımızın inşallah daha da yoğunlaşacağı inancındayım.”
Koridorlar Savaşı: BRI, IMEC, BOP ve Kalkınma Yolu
İsrail ve AB/D bugünde tıpkı iki asır önce Hindistan’ın kontrolü için Suriye-Filistin cephesinde başlayan, (Napolyon: Mısır ve Akka savaşı -1799) “Büyük Oyun”u devam ettirmektedir. Hindistan, 1948 yılında İmparatorluk yolunun kaynağı olarak Londra’ya mal, sermaye ve hizmet taşımıştır. Tarih bugün de tekrar etmektedir. Hindistan, bugün Batı için Çin’e karşı ileri karakol vazifesini de görmektedir.
2000 yılında Gazze açıklarında keşfedilen doğal gazı da gasp etmek isteyen İsrail, yolunu da uzatan Gazze’yi ortadan kaldırıp bununla belki de mısırla doğal sınır yapmayı düşüyor. Böylece Kara, demir ve deniz araçlarını, tek dünya devleti için, başkenti Kudüs olan Hayfa’da birleştirmeyi düşünüyor. Buna bölgede asker olarak mankurd PYD’yi görüyor.
21.yy Dünya hakimiyetinin kavşak noktası olan Bereketli Hilal’de projeler.
25 Aralık 2025 tarihinde, çeyrek asırdır Irak’ta işgalci olarak bulunan ABD’nin Irak’tan çekilmesi gerekir. Ancak ilginç olan Irak’ın, 100 yıl önceki yerde şimdi İngiltere’ye K2 üssünü kalıcı olarak devrettiğiiddia ediliyor.
21.yy’ın Başat Gücü ve küresel hakimiyeti tıpkı binlerce yıldır olduğu gibi yine, dini, siyasi, askeri ve iktisadi amaçlarla tekrar Bereketli Hilal kavşağında belirlenmektedir. Merkezi dağılmış ve güç boşluğu yaşayan İslam Dünyası, Batı’yı zorlayan Çin, sıcak sularda banyo yapmak isteyen Rus ayısı ve aç Avrupa tekrar çatışmaktadır.
Avrupa, ABD’yi kürek olarak kullandığı gibi İsrail de ABD, sopa ve havuç olarak kullanmaktadır. Çin, sakin bir ejderha gibi yükselmektedir. Gröndland’a göz koyan Trump ABD’sine karşı ortak ordusu (BAB gibi) olmayan AB, işlevsizdir İİT’de öyle. Londra, aynı zamanda Pekin’le tren hattı çalıştırmaktadır.
Sonuç olarak, eğer İslam ülkeleri Türkiye, Mısır, Irak ve Suriye öncülüğünde ortak bir İslam Ordusu kurarlarsa, o zaman yeni bir dünya düzeninden bahsedebiliriz. Aksine bizi Trump ve Netanyahu’nun Armageddon’u bekliyor ki, korkarım ki Halep yıkıldıktan sonra Suriye gibi 13 yıl sonra uyanırız. Şara’dan ve Suriye’de kurulacak askeri üslerle ve Halep’e vefa borcunu ödeyen Gaziantep’ten umutlu olduğumu belirtmek isterim.
Prof. Dr. Hüseyin ŞEYHANLIOĞLU
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı