Türk Tipi Cumhuriyet ve Kürtler – Av. Ebubekir Elmalı

Ülkemizde 29 Ekim 1923 tarihinde ilan edilen cumhuriyetin uluslararası tanımı “hükûmet ya da devlet başkanının, halk tarafından belirli bir süre için ve belirli yetkilerle seçildiği yönetim biçimidir.
Cumhuriyeti niteleyen bu tanım her ulus devlet açısından kabul gören bir niteleme olsa da cumhuriyetin inşası döneminde ve hatta daha öncesinde oluşan dinamikler, dönemler ve kültürel-siyasal hareketler cumhuriyete bir takım özgün vasıflar kazandırır.
Böylece cumhuriyet her bir ülke için bu beslendiği dinamiklere göre farklı unsurlara yaslanır. Örneğin Avrupa’da liberal-bireyci Anglo-Sakson gelenek ile Cumhuriyetçi-klasik gelenekler arasındaki farklılıklar işte bahsettiğimiz bu ulus devletleşme süreçlerinde gizlidir.
,Türk tipi cumhuriyetin oluşumu içinde aynı şeyler söylenebilir. Türk tipi cumhuriyetin ve dolayısıyla ulusal kimliğin inşasında yirminci yüzyılın ilk on yılı biçimlendirici olmuştur. 1904 yılında Türkçülüğün kültürel bir akımdan siyasal bir akıma dönüşmesi Yusuf Akçura’nın yazdığı üç tarz-ı siyaset eseriyle tescillenmiştir. Aynı yıllarda ittihat ve terakki içinde liberal kanadın zayıfladığı ve ittihatçı kanadında Türkçü projeye yakın grupla yeniden yapılandığını görüyoruz.
Bu dönemde liberal söylemlerin en son 1902 Jön Türk kongresinde dillendirilmiş bir ütopya olarak kaldığını görüyoruz. Bu nedenledir ki Türk tipi cumhuriyetin yapısal unsurlarının Angola-Sakson ve liberalizmin temsilcisi İngiliz uluslaşması ile değil Fransız modeliyle örtüştüğü söylenebilir. Keza 1923-1928 döneminde seküler akımla dinin cumhuriyetten dolayısıyla ulusal kimlik inşasından dışlanması Fransız tipi Cumhuriyetin de özelliğidir.
Aynı zamanda 1928-1933 yılları arasında ise cumhuriyetin niteliklerine önceden beri var olan Türkçülük akımı da ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Böylece inşa edilen vatandaşlık kaidesine göre “sekülerlik Türk olmanın, Türk olmak ise vatandaşlığın” unsuru haline getirilmiştir.
Bu haliyle bakıldığında, Cumhuriyetin inşasında Fransız ekolünün takip edildiği çok açıkça görülüyor. Fransa’da vatandaşlık devlete vurgu yapar. Ali Mazuri’nin dediği gibi “Fransa’da bir Arap ne denli iyi Fransızca konuşursa konuşsun asla tam anlamıyla Fransız vatandaşları ile aynı haklara sahip olmaya layık görülmez.
Türk tipi cumhuriyette de vatandaşlık devlete odaklıdır. Bu nedenle her ne kadar da siyasiler hümanist söylemler içerisinde herkesin eşit olduğunu söylese de ve referans olarak anayasal hükümlere atıfta bulunsa da Türkiye’de yaşayan bir başka ırk mensubu Türkçeyi ne kadar iyi konuşursa konuşsun asla bir Türkün sahip olduğu haklara sahip olmaya layık görülmüyor.
Bu hususta en büyük sorun Türkiye Kürtlerinde kendini gösteriyor. Her ne kadar da siyasal düzlem içerisinde Kürtlere her türlü anayasal hakların çoğunluğu tanınmış olsa da, ya tanınan haklar hakkın özüne uygun kullanılmasına sistemsel engeller çıkartılıyor ya da bir takım anayasal haklar ulus devlet tanımı çerçevesinde talep edilemeden gerekçesiz bir şekilde reddediliyor.
Kürt meselesinin gerek tespitinde gerekse çözüm önerilerinde gerçekten meselenin özüne inilmek isteniyorsa ilk yapılması gereken Türk tipi cumhuriyetin imarında harca karılan unsurların bir kez daha gözden geçirilmesi belki de ulus kimlik inşasının yapısal unsurlarının yeniden gözden geçirilmesi gerekecektir.
Bu denli köklü bir araştırma yapılmamasından ötürü Kürt meselesi Türkiye siyasal gündemini geçmişte ve günümüzde sürekli meşgul ediyor. Görüyoruz ki sadece pozitif hukuk açısından bakanlar “Kürtler daha ne istiyor?” söylemleri ile öne çıkıyor. Gerçekten Kürtler daha ne istiyor?
12 KASIM’DA ÇALIŞTAY DÜZENLENECEK
Tüm bu meseleler çerçevesinde benim de hem sözcülüğünü hem de genel başkan yardımcılığını yaptığım, Sayın Mehmet Metiner’in kurucusu olduğu Demokrasi ve Birlik Derneği ve Demokrasi ve Birlik Vakfı olarak 12 Kasım’da Ankara’da tüm meselelerin derinlemesine tartışılacağı bir çalıştay düzenlenecek. Kürt meselesinde ehil olan konusunda uzman kişiler tecrübelerini, tavsiyelerini, tespitleri paylaşacak.
Bu önemli çalıştayın Kürt meselesinin en azında tespiti hakkında ülkemize faydalı olacağını düşünüyorum. Bu vesile ile konu ile ilgisi olan herkesi çalıştayımıza davet ettiğimizi de belirtelim.
Sonuç olarak seküler ve etnisite kolonlarına dayalı bir cumhuriyet tipolojisi değişmediği sürece seküler doktrinin dışladığı dindarların ve etnisitenin dışladığı Kürtlerin gerçek anlamda vatandaşlığının sorgulanması “olağan hukuka” aykırı ancak “olan hukuka” uygun olarak varlığını devam ettirecektir.
Av. Ebubekir Elmalı
DEMBİR-DER Genel Başkan Yardımcısı