Nihayet izin çıktı. Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan İmralı’ya giderek Öcalan ile görüştüler. Devletin kontrolündeki Öcalan, kısaca Kürt-Türk kardeşliğinin güçlendirilmesi gerektiğini, tüm siyasi çevrelerin inisiyatif almalarını ve Bahçeli ile Erdoğan’ın başlattığı yeni paradigmaya gereken pozitif katkıyı yapmaya hazır olduğunu söylüyor.
Bu mesajla birlikte, Sayın Erdoğan’ın bir dönem daha iktidarda kalma planına start verilmiş oldu. İki ay önce DEM Partililer ile selamlaşmaya bile kıyameti koparanlar, an itibarıyla Apo ile barış masalları satmaya başladılar bile. Bundan sonra kamuoyu, AKP-MHP-DEM üçgeninde gelişen olayları aylarca konuşacak ve gerçek gündem konuları unutulacak.
Ortada bir muamma var. Ne numara çevirdiklerini kimse bilmiyor. Muhalefet ve Türkiye halkı neye destek vereceklerini, neye “evet” diyeceklerini bilmiyor. Tam olarak ne verecekler ne alacaklar belirsiz. Devlet bu konuda ne adımlar atacak? Kürtçe mi resmileşecek, PKK’lılara genel bir af mı çıkartılacak, kayyımlardan mı vazgeçilecek? Anayasa değişikliğiyle tam olarak ne hedefleniyor? Hangi başlıklar açılacak, hangi konuda mutabakata vardılar? İktidar Öcalan’ı çıkarmaktan bahsederken, Kürt halkında karşılığı olan Demirtaş’tan neden bahsedilmiyor? DEM, Demirtaş konusunda neden sessiz? Yoksa “Apo çıkarsa zaten Demirtaş çıkar mı?” düşüncesi mi var? Tuhaf bir tablo var ama kimse ne olduğunu bilmiyor.
Apo’nun çağrısına Kandil ne cevap verecek? Daha bir ay önce PKK liderlerinden Mustafa Karasu, “50 yıldır mücadelemiz var, teslim olmayacağız, silah bırakmayacağız” demişti. Bu durumu aslında herkes biliyor, lakin tarafların özel hesapları var. Apo’nun derdi zindandan çıkmak, özgür kalmak mı? DEM’in hesabı, binlerce PKK’lıya af sağlamak, gündemde kalmak, aktif olmak, oyları yükseltmek mi? İktidarın amacı ise DEM’lileri kullanıp Anayasayı değiştirmek ve Sayın Erdoğan’ın bir dönem daha seçilmesi mi?
Sayın Erdoğan, eğer amaç sadece bir dönem seçilmekse, lütfen bu halkın duygularıyla oynamayın, bu barış umutlarını yıkmayın. Bu yola hiç girmeyin. “Yaparsa ben yaparım” deyin, ekonomiyi düzeltin, erken seçime gidin; halk zaten sizi seçecektir.
DEM, eğer bu bir oyunsa, bu oyunun içinde bulunmayın. Size ne vaat edilirse edilsin, eğer barış gelmeyecekse bir oyun içinde olmayın. Yoksa size oy veren seçmen asla affetmez. İktidarın “Anayasayı değiştirelim, sonra barışı sağlarız” gibi bir teklifine asla gelmeyin.
Sayın Bahçeli’nin “Türk-Kürt kardeşliğini yeniden tesis etmeliyiz” söylemi ise; Türk ve Kürt halkları kardeş olmasa bile bin yıldır bu topraklarda kardeşçe yaşıyorlar, yaşamaya da devam edecekler. Yeter ki siyasiler kendi emelleri için bu halkların üzerinden ellerini çeksin.
İktidarın amacı ülkeye barış getirmek, bahar ortamı oluşturmak, iç huzuru sağlamak olsaydı, öncelikle bunun ön hazırlığını tüm muhalif kesimlerle daha normal bir diyalog içerisine girerek yapardı. Bu yolun adımlarını önceden atardı. Muhalefete jestler yapar, normalleşme, yumuşama, demokrasi ve hukuk daha özenli işletilir; iç kamuoyuna daha ılımlı, daha kucaklayıcı mesajlar verilirdi. Kutuplaşmayı körükleyecek hamlelerden uzak durulurdu. Ama öyle olmadı. Muhalefetin tüm normalleşme adımlarına rağmen Erdoğan, bu durumu daha fazla devam ettiremedi. Kayyımlarla, SGK borçlarıyla, kullandığı dil ile muhaliflere yapılan operasyonlar ve tutuklamalarla korku salarak iç siyasette normalleşme istemediğini; şahin bir politika, sert bir siyaseti benimsediğini, herkesle kavga ederek gösterdi.
Muhalefete “Dış güçlerin soytarısı, PKK’nın işbirlikçisi, piyonu” derken, CHP’yi DEM ile yakınlaşmakla suçlarken, montaj videolarla terör yanlısı gösterirken, şimdi kendilerinin Apo ile kol kola girmesi pek samimi algılanmıyor. Ne oldu da Öcalan, PKK ve DEM üçgeninde bir anda bir siyaset geliştirildi? İç siyasette herkesle kavga ederlerken Apo’yla, PKK’yla mı barışacaklar?
Türkiye, PKK ile 2009-2015 müzakereleri sonucunda atılan yanlış adımlar ve yanlış politikalar neticesinde hendek olaylarında 744 evladını şehit vermiş, yüzlercesi gazi olmuş, bölgede yaşayan binlerce insanımız mağdur olmuştu. Anlaşılan, iktidar o olaylardan hiçbir ders almamışa benziyor.
Sayın Erdoğan’ın bir tane gündemi var: Bir kere daha nasıl seçilebilirim? Türkiye’nin tüm sorunları bir tarafa, tek bir gerçek var; tekrar seçilebilmek. Bunun için Anayasa değişikliğine ve bunun için DEM’e ihtiyacı var.
Temennim böyle değildir.
Temennim, tek derdi huzuru sağlamaktır.
Temennim, tek derdi barışı getirmektir.
Temennim, siyasi hayatına son verdikten ve bu dünyadan göçtükten sonra bu topraklara barışı getiren “uzun adam” olarak yüzyıllarca konuşulmayı sağlamaktır.
Erdoğan, büyük savrulmalarına rağmen yarattığı yapay algılarla her seçimden sonuç aldı. 10 sene önce PKK ile barış açılımıyla seçim kazanırken, bir sonraki seçimi PKK’ya savaş diyerek kazandı. FETÖ ile kol kola girdiklerinde alkışlandı; FETÖ’yü terörist ilan ederken de alkışlandı. Faizi indirirken de alkışlandı; faizi yükseltirken yine alkışlandı.
Bu savrulma dış siyasette de kendini gösterdi. Kısa zaman içerisinde birbirinin zıddı şeyleri yapmasına rağmen hep onaylandı, hep alkışlandı. Ülke kaybetse de Sayın Erdoğan hep kazandı. Bu durum, Erdoğan’ın gündem oluşturmadaki ve algı yaratmadaki üstün başarısıdır. Algı inşası adına medyanın %90’ına sahip olması bu amaç doğrultusundadır. Medyan var ise gündemi istediğin gibi belirlersin, toplumu istediğin tarafa yönlendirebilirsin.
Bugün de yönlendirildiğimiz taraf, Apo, PKK ve DEM üçgeninde garip bir barış filmi midir?
Değildir.
Ben de inanmıyorum böyle bir şey olduğuna.
Ülkeme barış gelecek, huzur gelecek, refah gelecek. Ülkemde birlik ve beraberlik kazanacak.
Sen kazanacaksın.
Ben kazanacağım.
Biz kazanacağız.
Burhan EPTEMLİ
Saros Araştırma Başkanı